Amerika - Taksonomi Türkiye

Taksonomi, önümüzdeki yıllarda tüm ülkeleri ve tüm sektörleri mevzuat, yapılanma, ekonomi, finans açısından etkileyecektir. Buna göre yapılanmaya ve hızlı bir şekilde uyum sağlamaya devam edecektir.

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ

EKONOMİSİ

2022 yılının ilk çeyreğinde %0,38 oranında küçülmesine rağmen Birleşik Devletler ekonomisi toplam 22,939 trilyon dolar Gayrisafi Milli Hasıla ve 69.558 dolar kişi başına düşen milli gelir ile dünyada ilk sırada yer almakta olup, kişi başına düşün milli gelir açısından da yine ilk sıralarda bulunmaktadır. ABD ekonomisinin büyüklüğü gösteren en önemli veri ise milli gelir sıralamasında kendisine en yakın konumda bulunan Çin ile arasında 6 trilyon dolar kadar ciddi bir farkın bulunmasıdır.

ABD’nin 2022 yılı sonu milli gelirinin ise %2,5 oranında yükselmesi beklenirken, bu oranın 2023 sonunda %1,2 seviyelerine kadar gerileyeceği tahmin edilmektedir. Özellikle Covid-19 salgını sonrası Amerikan Merkez Bankası (FED)’nın genişleme politikasıyla başlayan enflasyon da, 202 2yılında ABD ekonomisinin karşılaşacağı en önemli sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. ABD’nin 2022 yıl sonu enflasyon beklentisi ise %7,7 seviyelerindedir.

Enflasyonla mücadeleyi temel hedef olarak belirlemiş durumda olan FED’in nihai olarak belirlediği %2 enflasyon hedefine ulaşana dek faiz artırması beklenmektedir. Ancak, beklentiler FED’in bu hedefine 2023 sonuna kadar ulaşamayacağı yönündedir.

Enerji Profili: Kaynaklar ve Potansiyeli

ABD’nin ekonomik hacmi ile doğru orantılı olarak artış veya azalış gösteren elektrik üretimi 2021 yılında 4,116 milyar kWh seviyesinde gerçekleşmiştir. Bu üretimin %19’u nükleer enerjiden, %20’si yenilenebilir kaynaklardan geriye kalan %61’lik bölümü ise kömür, doğal gaz, petrol ve diğer gazlardan elde edilmiştir.

ABD’nin elektrik üretiminde en önemli payına ise doğal gaz kaynaklı üretimdir. ABD’nin yıllık üretiminin %38,3’ü doğal gazdan elde edilirken, kömürün payı %20,8 seviyesindedir. Bu açıdan elektrik üretiminde kömür ve doğal gazın başat bir role sahip olduğu göze çarpmaktadır.

Öte yandan, elektrik üretiminin beşte biri ise yenilenebilir enerji kaynaklı olarak
ortaya çıkmaktadır. Toplam elektrik üretimindeki payı %9,2 olan rüzgarı, %6,3 ile hidrolik, %2,8 ile güneş ve %1,3 ile biyokütle kaynakları takip etmektedir.

Her ne kadar yenilenebilir kaynaklı elektrik üretimi doğal gaz ve kömürün gerisinde kalsa da, yenilenebilir kaynaklı kurulu güç göz önüne alındığında ABD dünyada ilk sıralarda bulunmaktadır. Toplam yenilenebilir enerji kurulu gücü açısından 314,918 MW ile dünyada Çin’in arkasından ikinci sırada yer alan ABD, kendisine en yakın konumda bulunan Brezilya’nın yenilenebilir kaynaklı kurulu gücünün iki katından fazlasına sahiptir.

Rüzgâr kurulu gücünde 118, 731 MW ve güneş enerjisi kurulu gücünde 75,561 MW ile dünyada ikinci sırada yer alan ABD; 2,586 MW’lık jeotermal enerji kurulu gücüyle dünyada ilk sırada, 83,797 MW’lık hidrolik güçle de dünyada üçüncü sırada yer almaktadır.

Elektrik üretiminin ötesinde petrol, doğal gaz ve kömürde de dünyada önemli bir üretici olan ABD, 2021yılına gelindiğinde doğal gazda “net ihracatçı” konumuna yükselmeyi başarmıştır. ABD’nin 2021 yılı yurt içi doğal gaz üretimi 34,15 TCF’e (trilyon cubic feet) yükselirken tüketim ise 30,28 TCF olarak geçekleşmiş bulunmaktadır. Böylece doğal gazda kendine yeten ülke seviyesinden net ihracatçı ülke seviyesine geçmiştir.

 

Petrol üretiminde de doğal gaz ile benzer bir tabloya sahip olan ABD’nin 2021 yılı günlük ortalama petrol ithalatı 8,47 milyon varilken günlük ortalama petrol ihracatı 8,63 milyon varile ulaşmıştır. Bu durum ülkeyi petrolde de “net ihracatçı” sınıfına sokmuştur. Dünyada 73 farklı ülkeden petrol ithal edip, 176 farklı ülkeye petrol ihraç eden Birleşik Devletler, bu pazarda da çok önemli bir yere sahip bulunmaktadır.

2021 yılında 85,21 kısa ton yurt içi kömür üretimi gerçekleştiren ABD’nin yıllık toplam ithalatı ise 5,39 milyon kısa ton olarak gerçekleşmiştir. Petrol ve doğal gazda olduğu gibi kömürde de net ihracatçı konumunda bulunan ülkede, ithal kömürün %84’ünü elektrik üretiminde kullanılan “steam coal” oluşturmaktadır.

Enerji ve Çevre Hedefleri

Amerika Birleşik Devletleri Federal Hükümeti’nin iklim değişikliği ile ilgili tutumunu değerlendirirken Başkan Trump dönemindeki gelişmeleri özellikle ele almak gerekmektedir. Başkan Trump’ın iklim değişikliğine inanmadığını belirten açıklama ve adımları ABD’deki iklim değişikliği ile mücadele adımlarını ciddi şekilde yavaşlatmıştır. Trump bir taraftan iklim değişikliğini “uydurma” ve “mitolojik” olarak yok sayarken diğer taraftan da “ciddi bir mesele” ve “benim için çok önemli” gibi ifadelerle bu sorunu reddetmediğini dile getirmiştir.

Ancak, iklim değişikliği ve ABD söz konusu olduğunda Trump dönemindeki en
önemli gelişmenin, Birleşik Devletlerin 2015 yılı Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesi olduğu görülmektedir. Bu adımın dışında, Obama Yönetimi tarafından ortaya koyulan, kömür ve gaz emisyonunu azaltmayı hedefleyen Yeşil Enerji Planı’nı değiştirmesi de Trump dönemindeki olumsuz anlamda dikkat çekici diğer bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır.

Trump sonrası göreve gelen Biden ise selefine göre çok daha açık şekilde iklim değişikliğiyle mücadeleyi desteklemektedir. Biden Trump döneminde çevre ve iklim ile ilgili konuları kapsayan 100 kararı iptal ederek bu konudaki isteğini göstermiştir.

Biden, yönetiminin ilk 100 gününde, yine bu kapsamda Paris İklim Anlaşmasına yeniden taraf olmak, petrol ve doğal gaz üretimini düzenlemek gibi konuları ele alan birçok başkanlık kararına imza atmıştır. Tüm bu adımlarla beraber ABD’nin iklim değişikliğiyle mücadeleyi yeniden ciddi şekilde gündemine aldığı ortaya çıkmış bulunmaktadır.

 

Enerji Dönüşüm Hedefleri

Enerji dönüşümü, Haziran 2022’de Başkan Biden tarafından açıklanan yeni bir iklim değişikliği ile mücadele planıyla yeni bir boyut kazanmıştır. Plana göre iklim değişikliğiyle mücadelede ve düşük gelirli ailelerin ısıtma-soğutma maliyetlerinde kullanılmak üzere 2,3 milyar dolarlık yeni bir fon oluşturulmuştur. Ayrıca Meksika Körfezi’ne kurulacak deniz üstü rüzgâr enerji santralları ile de 3 milyon hanenin elektrik ihtiyacını karşılayacak ve ABD’nin enerji dönüşümünü hızlandıracak bir proje de ortaya çıkarılmıştır. Böylece 2030 yılına kadar 30 GW deniz üstü rüzgar kurulu güç hedefine doğru ciddi bir adım atılmış bulunmaktadır.

Biden yönetiminin enerji dönüşüm hedefleri “ulusal katkı beyanı (nationally determined contribution)” ya da “NDC” kapsamındaki hedefler şu şekilde sıralanabilir:

» ABD’nin 2035 yılına kadar elektrik üretiminde karbon salınımını sıfıra indirmek,

» 2035 yılına gelindiğinde tüm ülkedeki karbon salınımını 2005 seviyesinin % 50 ile 52 seviyesinde azaltmak,

» 2050 yılında sıfır karbon emisyonu meydana getiren bir ekonomi oluşturmak,

» Enerji verimliliği ve verimli teknolojileri teşvik etmek ve enerji fiyatlarını aşağı

çekmek,

» Tarımda ve orman alanlarında karbon emisyonunu engellemek,

 

» Ulaşımda karbon salınımı bitirmek.

Taksonomisi: Mevzuat ve Gelişimi

ABD’de yeşil enerjinin kapsamını ve çevresel muhtevasını oluşturan Çevre Koruma Ajansı, (EPA) enerji kaynaklarını geleneksel kaynaklar, yenilenebilir kaynaklar ve yeşil enerji kaynakları olarak sınıflandırmaktadır.

Yeşil enerji kaynakları; rüzgar, güneş, biyokütle, biyogaz ve jeotermal kaynaklar olarak kabul edilirken hidrolik kaynaklar bu sınıfta kabul edilmemektedir. Ancak, küçük ölçekli hidroelektrik tesisleri de yeşil enerji kapsamında değerlendirilmektedir.

Büyük ölçekli hidroelektrik tesisleri ise yenilenebilir enerji sınıfında olsa da balıkçılık ve toprak kullanımını etkilediği için yeşil enerji olarak adlandırılmamaktadır. Ayrıca, atıktan elde edilen enerji de yenilenebilir ancak yeşil olmayan kaynak olarak tasnif edilmektedir.

Kömür, petrol, doğal gaz ve nükleer enerji ise çevreye olan etkisi nedeniyle geleneksel kaynaklar grubunda bulunmaktadır. Bu tasnifte, nükleer enerji, üretim sürecinde karbon emisyonu salmasa da özellikle madencilik sürecindeki çevre etkisi nedeniyle geleneksel kaynak olarak önümüze çıkmaktadır.

Bu sınıflandırmanın, ABD’nin 2035 ve 2050 hedefleri açısından teşvik edici olduğu düşünülebilir. Ancak, özellikle enerji dönüşümünde nükleer enerjiye verilen rol açısından tartışmalara da açıktır. Ülkenin elektrik üretiminin %20’lik bir kısmını tek başına karşılayan nükleer enerjinin “yeşil” kabul edilip edilmeyeceği konusu hala net olarak bir cevap bulmasa da; özellikle AB’nin geçiş taksonomisine benzer bir ara çözüm bulunacağı düşünülmektedir.

Taksonominin Kapsamı

ABD’de Federal Hükümet öncülüğünde devam eden iklim değişikliği ve finans taksonomisi çalışmaları önümüze net bir çerçeve çıkarmış olmasa da içerik yönünden büyük bir aşama kaydedilmiştir.


Ülkedeki taksonomi ve finans taksonomisi çalışmalarındaki en önemli adım Başkan Biden tarafından Mayıs 2021’de yayımlanan “Başkanlık Emri” olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Bu emre göre, iklim değişikliğinin ortaya çıkardığı sonuçları ortadan kaldırmak için bir strateji geliştirilmesi planlanmaktadır. Bu stratejinin temelinde ise:
» İklim değişikliğinin doğuracağı finansal risklerin belirlenip ortadan kaldırılması için yapılacak çalışmalar,
» ABD’nin 2050 hedefleri ve iklim değişikliğiyle ilgili mücadele için finansal gereklilikler,
» Bu süreçte ortaya çıkarılacak iş imkânları, dezavantajlı gruplar ve azınlıkların
teşvik edilmesi konularının olacağı belirtilmektedir.

 

Emrin diğer önemli parçası ise ABD Hazine Bakanlığı’na ve Finansal İstikrar Gözetim Konseyi’ne iklim değişikliğinin doğuracağı finansal ve fiziksel risklerle alakalı kapsamlı bir rapor hazırlatmasıdır. Bu rapor temelinde ise:

» İklim değişikliği temelli finansal risklerin belirlenmesi ve bu risklerin ortadan

kaldırılması için önerilerin sunulması,

» Mevcut durumda yapılan çalışmaların değerlendirilmesi ve kurumlar arası koordinasyon sağlanması,

» Yeni veya mevcut düzenlemeleri geliştirerek Amerikan ekonomisinin istikrarına katkı sağlanması konularının ele alınması istenmektedir

Taksonominin Çerçevesinde Finansal Destekler

Birleşik Devletler’de finans taksonomisinin temelini oluşturması beklenen ve Finansal İstikrar Gözetim Konseyi tarafından hazırlanan FSOC İklim Değişikliği Temelli Finansal Risk Raporu; iklim değişikliği, ABD’nin finansal istikrarına etkisi, riskler, kurumlara düşen görevler, veriler ve önerileri içeren çok kapsamlı bir muhtevaya sahiptir.

Raporun en önemli tarafı ise iklim değişikliğinin ABD’nin finansal istikrarı için bir tehdit olduğunu belirtmesi ve Federal Hükümete bu konuda verdiği öneriler olarak karşımıza çıkmaktadır.Bu önerilerin tümünde ise dört ana husus üzerinde durulmaktadır.

 

Bu hususlar:

» Finansal istikrarın sağlanması için yeni düzenlemelerin çıkarılması ya da mevcutların revize edilmesi ve bir senaryo analizin yapılması,

» İklim değişikliğinin doğuracağı sonuçların tüm sektörlerde ifşa edilmesi,

» Risk yönetimi için kullanılacak verilerin daha açık hale getirilmesi,

» Bu alana daha fazla kaynak ayrılması olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yeşil Tahvil ve FED

Amerikan Merkez Bankası (FED) geleneksel bono ve tahvillerin yanında “yeşil tahvil” leri de piyasaya sürmektedir. 2000’li yılların başından bu yana var olan finansal bir enstrüman olan “yeşil tahvil” bugün itibariyle alıcılarına 8 puanlık bir borçlanma avantajı sağlamaktadır.

Yeşil tahviller yoluyla enerji dönüşümünü ve sürdürebilir finans çalışmalarını teşvik etmek isteyen FED’in bu çabaları son yıllarda önemli bir aşama kaydetmiş görünmektedir. ABD’de yeşil tahvillerin payı 2019 yılında %7,1 seviyesindeyken bu oran 2020 yılında %10,2 ve 2021 yılında ise %15,5 oranına yükselmiştir.

AB Taksonomisi ile Uyumu

AB ve ABD’nin iklim değişikliğiyle mücadele ve taksonomi hedefleri açısından tam bir uyum gösterdiği söylenebilir. Hem ABD hem de AB 2030 ve 2050-2055 hedeflerini benzer şekilde belirlemiş durumdadır.

Ayrıca, AB’nin nükleer enerjiye bakışı ve geçiş taksonomisini kabul etmesi de ABD’nin enerji sepeti gerçekleriyle uyum halindedir.

Ayrıca, ABD’de FSOC çatısı altındaki taksonomi çalışmaları, AB’deki kadar detaylı bir sonuca ulaşamamış olsa da temel unsurları ortaya çıkmıştır. Gelinen noktada AB’deki çalışmaların ABD’ye yön vermesi ve ABD taksonomisinin haritası olarak belirlenmesi tartışmaları ise hala devam etmektedir.

ABD Taksonomisi Işığında Türkiye Taksonomisi İçin Öneriler

Birleşik Devletler’de ortaya çıkan taksonomi çalışmalarına; kapsam, ülkenin enerji kaynakları ve enerji üretiminde kaynak dağılımı açısından bakıldığında, Türkiye ile taban tabana zıt özellikler sergilediği düşünülebilir. ABD’nin net doğal gaz ve petrol ihracatçısı olmasına karşın Türkiye’nin bu kaynakların neredeyse tamamını ithal etmesi ve bu durumun taksonomi çalışmaları üzerindeki etkisi örneğindeki gibi birçok durum, iki ülkedeki taksonomi çalışmalarının birbirinden farklı yollarda seyretmesini sağlayabilir. Ancak, ABD’deki taksonomi çalışmaları, içerik açısından olmasa dahi, strateji açısından Türkiye’deki çalışmalara önemli katkılar sağlayabilir.

Bu katkıları aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz:

1. ABD yeşil dönüşüm ve taksonomi çalışmaları FSOC tarafından bir merkezden yöneltilmektedir. Bu durum her ne kadar ülkenin federatif yapısı nedeniyle tam olarak tezahür edemese de belirli düzeyde başarıya ulaşmıştır. Türkiye açısından da tüm bu çalışmaların finansal tabanlı bir merkezden yönetilmesi değerlendirmeye değer görülmektedir.

2. ABD’de yeşil dönüşümü ve taksonomi çalışmalarını teşvik edecek tüm adımlar başkanlık emirleri ile ortaya çıkmaktadır. Ülkenin kararlığını tüm paydaşlara göstermek amacıyla olduğu düşünülen bu yöntem ile çalışmalara olan güven artırılmaktadır. Türkiye’deki çalışmaların da merkezden ve sembolik önem taşıyan adımların atılması çalışmalara hız kazandıracaktır.

3. ABD’de tüm sektörleri içeren ve bağımsız kuruluşlarca yapılan araştırmalar temel alınarak yapılan planlarla dönüşüm sürecinde daha fazla paydaşın dahil

edilmesi sağlanmakta ve bu sayede çalışmalar daha gerçekçi temellere oturmaktadır. Buna benzer bir durumun uygulanması ülkemizdeki dönüşüm ve taksonomi çalışmalarına önemli ölçüde katkı sağlayacaktır.